İçeriğe geç

The Lighthouse İnceleme ve Özet | Deniz Feneri (2019)

Herkese selamlar bu içeriğimde The Lighthouse filminin incelemesi ve özetiyle karşınızdayım. 2019 yılında vizyona girmiş olan ve bu sene yayınlanan the Northman’ın yönetmeni Robert Eggers’ın The Lighthouse adlı enfes yapımı 1 saat 50 dakikalık bir uzunluyla bizleri karşılıyor. Robert Pattinson ve Willem Dafoe’yla oluşan oyuncu kadrosuyla film, diyaloglar ve olayların tek bir mekânda geçtiğini rahatlıkla söyleyebileceğimiz olan deniz fenerinde geçiyor.

Bu iki usta oyuncuyla birlikte tek mekân riski ortadan kalkıyor ve yerini koca bir kayanın ortasında, ıssız bir yerde iki kişinin arasında geçen diyaloglara bırakıyor. Dört hafta süreyle deniz fenerinde çalışacaklar bu ikisi. Normalde vardiyalı çalışılması gereken bu işte Amir Thomas ışıkla ilgilenecek ve çaylak olan Winslow ise diğer tamirat ve hizmet işlerinde.

İşte bizlerde bu iki adamın yalnızlıkla dolup taşan anlarına ve kederlenişlerine eşlik ediyoruz 2 saat boyunca. Amir Thomas’ı tanıdıkça ondan iğreniyor, zamanla gururu ve karakteriyle ilgili birçok olumsuz düşünceye sahip olabiliyoruz. Bunu bu kadar açık ve net görebilmemizin nedeniyse Winslow’un sakin ve mütevazı kişiliğinden kaynaklı. Çünkü bir zaman sonra çizgisini aşan Thomas, genç adamın duyguları ve davranışlarını kalıcı olarak bozabilecek bir davranışta bulunuyor. Bu tek seferde gerçekleşen bir şey gibi gözükse de aslında yavaş yavaş gelişen bir durum. Winslow’un gururu ve hisleri Thomas’ın davranışları ve inançları yüzünden büyük bir darbe yiyor.

Filmin özet ve inceleme kısmına geçmeden önce ufak bir not eklemek istiyorum. Filmin yazarı ve yönetmeni Robert Eggers’ın bu filmde birçok mitten esinlenip bu imgeleri film içerisine yerleştirdiğini çoğu izleyici fark etmiştir. Bazı izleyiciler de bu detayları fark edememiş, dolayısıyla filmi biraz da olsa beğenmemiş olabilir, ki ben de birtakım mitolojik etkileri ancak filmi 2. Defa izlediğimde anlamış bulundum. Bundan ötürü sizlere mitolojik değindirmeleri barındırmayan, daha yalın bir şekilde anlatmayı düşünüyorum. Çünkü YouTube’da bu filmle ilgili inceleme arattığınızda boğucu ve ders anlatan bir hocaymış gibi filmi çok fazla sıkan analiz videosu mevcut. Ben o kadar filmi sıkmak ve suyunu çıkarırcasına her sahnede detay aramayı uygun bulmuyorum. Bahsi geçen birçok mitten alınan imgeler mevcut fakat ben ve benim gibi sıradan izleyiciler için bu kadar geniş pencereden bakmak filmi biraz da sıkıştırmak gibi olacağından basite indirgeyip öyle “basitçe incelemek” istiyorum. Önceliğim sade ve anlaşılabilir bir şekilde sizlere aktarabilmek. Çünkü filmi bitiren biriyseniz filmdeki zaman ve mekânın gitgide önemsizleşip bir şizofreni adamı anlatıyormuş hissine kapılabilirsiniz. Kapılmakta da haklısınız. Hadi özeti ve incelemesine geçelim The Lighthouse’un!

The Lighthouse Film Özeti

İki adam, yalnızca deniz yoluyla ulaşım sağlanabilen bir kaya parçasının üzerine dört haftalık bir süreyle deniz fenerinde çalışmak için buraya gelirler. Winslow ve Thomas arasında geçecek bu yaklaşık bir aylık sürede ikisi de birbiriyle gerekli olmadığı takdirde konuşmazlar. 15 gün sonra akşam yemek yerken konuşurlar. Genç adam Thomas’a “neden önceki bekçi kaçıp gitti,” diye sorar. Yaşlı Thomas giden bu adam için delirdiğini, deniz kızları ve ışıklarla ilgili saplantıya girdiğini söyler. Işığı Aziz Elmo’nun Ateşi’ne yani kutsal bir simgeye benzettiğini ekler.

Winslow da Thomas’ın bu lafları üzerine buraya geldiğinde yataktan çıkardığı deniz kızı figürünü gördüğünü, ertesi gün bu deniz kızının rüyasında olduğunu hatırlayınca kendisinin de delirmenin eşiğine girme ihtimalinin olduğunu ister istemez düşünmeye başlar. Thomas’ın Winslow’a “deniz kuşlarından uzak dur, kötü şans getiriyorlar,” demeleri üzerine genç adamın batıl inançlara tahammülü olmasa da bir tarafı bu gizemli olaylara karşı hâlâ bilinmedik bir korku taşıyordur.

Winslow’un merak ettiği deniz fenerinde ne olduğudur. Çünkü iş kitabında iki çalışanın da vardiyalı çalışacağı ve biri deniz fenerinde çalışıyorsa öteki kaya üzerindeki diğer tamirat ve gereksinim işleriyle ilgileneceği yazıyordur. Bundan dolayı Thomas’a bu durumu açıkladığında Thomas’tan aldığı yanıtlarsa kendisinin yetkin ve deneyimli olduğunu, kitabı boş verip kendi kurallarına göre iş yapmaları gerektiğini söyler. Winslow’un sorgulayıcı tavrını her seferinde bastırıp ona diğer işleri yaptıran bu yaşlı adamı ara ara fenerin başında garip hareketler yaparken gören Winslow da bu deniz fenerindeki ışığa fırsat bulursa girme düşüncesine sahiptir.

Bir akşamüzeri Winslow ile sohbet eden Thomas, ona denizciliğin en kötü tarafının keder ve hüzün olduğunu söyler. Bunun nedeniyse insanın bir başına burada delirmeye çok yakın olmasından kaynaklıdır. Bundan ötürü de Thomas sürekli kendini içkiye veriyor ve delirmesine engel oluyordur çünkü düşünürse delirecektir. Ne var ki Ephraim Winslow düşündükçe düşünüyor, sorguladıkça burayı sorguluyordur. Bundan ötürü halüsinasyonlar görmektedir.

İlerleyen günlerde Thomas Winslow’ı adeta köle haline getirerek ona birtakım emirler verdiğini görürüz. Süpürdüğü yerin kirli olduğunu Winslow’un suratına bağırarak söyler, ardından ben istiyorsam bin defa süpüreceksin tarzında söylemlerde bulunur. Genç adam Thomas’ın sözlerine karşılık karşı çıkmak istese de bu yönünü bastırarak razı olur ve onun sözlerine itaat eder.

O günlerde deniz kuşlarıyla sıkıntı yaşayan Winslow, onlardan rahatsızlık duymuş ve onlarla uğraşmaya başlamıştır. Bir akşamüstü Thomas genç adama “onları rahat bırak,” demesi üzerine Winslow “deniz kuşları neden kötü şans getiriyor,” diye sormuştur. “Çünkü onlarda ölü denizcilerin ruhları vardır,” diyen yaşlı adamın sözlerini duyan Winslow bu inanca karşı çıkmış olsa da içten içe ürktüğü fark etmişizdir.

Ertesi gün ışıkla ilgilenen Thomas’ın mesai yaptığı saatlerde Winslow, suyun kirlendiğini görür. Henüz bakımını yapmış olmasına rağmen nasıl su gelirinin kirlendiğine bakmak için gittiğinde ilginç bir görüntüyle karşılaşır. Deniz kuşlarından birinin ölüsünü bulur. Ardından başka bir kuş Winslow’un önüne konar ve onu izlemeye başlar. Sinirine hâkim olamayan Winslow büyük bir hınç ve öfkeyle deniz kuşunu tutar ve kuşu içindeki sinirle birlikte defalarca taşa vurur. Nefretini boşalana kadar kuşu oradan oraya vuran adam sakinleştiğinde rüzgâr yönünü değiştirmiştir.

Bundan dolayı Thomas Winslow’un yanına gelip rüzgâr yönünü değişti demesi ve ardından bu kötüye işaret diye eklemesi olayların kötü gidişatla karşılaşmasının bir başlangıcı olacaktır gibi gözükür. Akşamüzeri keyiflenen ikiliyi izleriz. Bu adamların neşesinin nedeni ertesi gün nöbetlerini devredip işlerinin bitişindendir. Bundan dolayı içip içip sarhoş olan iki adam büyük bir coşkuyla ertesi günü beklerler.

Uyandığında kendini yerde bulan Winslow ufak görevleri yapıp tekrar kulübeye dönmek üzereyken kayalığın üzerinde deniz kızı görür. Kızın yanına gider ve büyük bir şehvetle bedenini okşar. Göğüslerini elledikten sonra alt vücuduna geçeceği sırada deniz kızının kuyruğunu görür ve korkudan kulübeye koşmaya başlar. Ardından Thomas ile birlikte onları alacak olan gemiyi beklemek üzere kayalığın orada beklerler fakat ne gemi gelir ne de onları alacak herhangi bir şey.

Bir sabah üzeri “erzağımız tükendi,” diyen Thomas’a dönerek “yalnıza bir gün oldu,” demiştir Winslow. Fakat Thomas ona “ne bir günü 2 hafta oluyor,” diyince Winslow zaman algısını kaybettiğini anlar. İkisi içkiyi fazla kaçırdıkları için sürekli ya kavga ederler ya da dans edip şarkı söylerler. Zaman ve mekân algısını kaybetmeye başlayan Winslow bu günlerden birinde Thomas’a bir itirafta bulunur.

Daha öncesinde bahsini açtığı ve bir ormanda çalışırken ölen arkadaşından bahsettiği hikâyesini yeniden açıklar ve gerçek adının Thomas olduğunu söyler. Öldürdüğü Ephraim Winslow adlı arkadaşının kimliğine bürünmüş ve Thomas tarafını kaybetmiştir. Bundan dolayı da adını Winslow olarak söylemiş ve o adamı yaşamaya başlamıştır. Bu itiraftan sonra yaşlı adam Winslow’a “neden ağzındaki baklayı çıkardın ki,” diye söylenerek bunu umursamadığını, bir katille baş başa kaldığını açıklamıştır.

Winslow’un halüsinasyonları gitgide artmış ve deniz kızıyla ilgili sanrıları zamanla gerçekliğe bürünmüştür. Deniz fenerine girmek için Thomas’ın anahtarlarını çaldığı sırada ona yakalanmıştır. Kendisini baltayla yakalamaya çalışan Thomas’tan kaçıp sandala binmeye çalıştığı sırada adamın baltası bu sandalı kırmış ve kaçması olanaksız hâle gelmiştir. Ardından eve girip tartışmaya başladıkları sırada Thomas Winslow’un gerçekten delirdiğine şahit olmuştur. Winslow garip hareketler sergileyerek gördüğü sanrıların etkisiyle birlikte zihninin yansımasını Thomas’a anlatmaya çalışmaktadır. İkisi sonrasında sakinleşip yeniden içkiye vermişlerdir kendilerini. Evlerini su bastığı sırada Winslow Thomas’ın iş raporlarıyla ilgili notlarının yazıldığı kitabı bulmuş ve kendisi hakkında yazdıklarını görünce Thomas’ın ne kadar aşağılık olduğunu görmüştür. Winslow, kendisi hakkında çok fazla olumsuz bildirim yapan ve sürekli iş başında düzgün çalışmadığını yazan Thomas’a nefret kusmaya başlamıştır.

Adamı sarsıp ona bu notlar hakkında sorular sormaya başlayan Winslow üstünlüğü eline geçirmiş ve Thomas’ı adeta kendi köpeği yapmıştır. Onu içki bulmak için açtıkları çukura diri diri gömüp üzerindeki anahtarları aldıktan sonra deniz fenerine çıkmak için davranmıştır. Tam bu sırada elindeki kazmasıyla Winslow’a koşan Thomas onun sol omzuna bir saldırıda bulunduysa da Winslow baltayla ona karşı bir saldırıda bulunmuş ve adamın yüzünü paramparça etmiştir.

Sonrasındaysa deniz fenerine çıkan merdivenleri tırmanmaya başlayan adam nihai beklediği o anın gelişiyle birlikte orada ne olduğunu görmek için büyük bir sabırsızlıkla yükselir. Anahtarı kilide sokar ve açar. Deniz fenerinin ışık saçan küçük kutusuna yaklaşan Winslow müthiş bir ışıkla birlikte gerisingeri düşer ve gözlerini açtığında martılar tarafından yenildiğini görür. Ölümle baş başa kal

an adamı öldürense kötü şans getiren deniz kuşları olur.

The Lighthouse Film İncelemesi

Evet, bu filmle ilgili birçok sahnenin analizi ve sahnelerle birlikte hangi mitler hangi sanat eserlerine çağrışım yapıyor üzerine çokça konuşulur. Ama benim için asıl önemli olan bunlar kadar karakterlerin değişimleri ve bu olaylarla birlikte onların yaşadığı karakter çelişkileridir. Çünkü bu iki karakterin çok titiz işlenmiş olduğunu görüyoruz. Yaşadıkları olaylarla birlikte bu iki adamın düşünceleri zamanla değişmiş, ikisi de delirmenin eşiğine gelmiştir. Bu eşiğin deniz fenerinde patlak vermesi bir araç olmuştur. İki adamında zamanında kötü olaylar yaşaması ve daha öncesinde bu kadar yalnız kalmamasından ötürü yalnız kaldıkları bu yer onlar için iç rahatlama yeri olmaya başlamıştır. Artık burası bir pişmanlık ve itiraf yeridir.

Thomas her ne kadar Winslow’a göre daha yoğun yalnızlıkla cebelleşmiş olsa da genç adamın böylesine ağır bir yalnızlık ve keder içerisinde çalışabilmesi Winslow’u kısa bir sürede nasıl etkilerde bulunmuş görebilmiş olduk. Winslow karakteri geçmişinde kötü olaylar yaşamış fakat bunları sorgulama fırsatı bulamamıştır. Bundan ötürü de yalnız kaldığı ilk anda büyük bir boşluğa düşmüş, Thomas’a içini dökmek ve rahatlamak için ona sarılmıştır. Ne var ki yaşlı Thomas ne sığınılacak bir dert ortağı ne de insana iyi gelebilecek bir dosttur. Kötü bir kişiliğe sahip, ayyaş bir çalışandır. O da kendince delirmemek için kendini içkiye vererek bir yol bulmuştur. Ama Winslow için asıl merak konusu deniz fenerinin ışığında kendini tatmin eden adamın gördükleridir.

Thomas Winslow’un karakteriyle ilgili birçok söylemde bulunmuş ve genç adamın düşüncelerini önemsemediği gibi işçiliğini de hor görmüştür. Winslow, sinirlenip adeta köle gibi bu yaşlı adamın yanında çalıştığını hissetmesi onda yeni bir yankı uyandırmıştır. Bununla birlikte deniz fenerindeki yalnızlığına bir de nefret eklenince, gördüğü halüsinasyonlar güçlenmiş ve dışarıya çıkmak için fırsat kollar hâle gelmiştir. Thomas’a katlanma dirayetine son veren Winslow filmin sonunda onu öldürmüş olsa da nihai son onun ölümü ve merakının bitişiyle sonuçlanmıştır.

Filmde birçok mit esinlenişi bulmak mümkün; iki karakterin isminden tutun şu sahnenin gerçekleşinene değin… Ben bu film için mitlerle değil de biraz da denizcilik üzerinde durmak istiyorum. Denizcilik zor iştir ve insanı sürekli yalnızlıkla sınar. Kimisi içkiye tutunur kimisi de güçlü kimliğine. Ephraim Winslow karakteri de zayıf ve hastalıklı biri olduğu için daha öncesinde deneyimlemediği bu yalnızlığında düşüncelerle boğuluyor. Bu esnada karşısında duran pis bir yaşlı adamdan tiksinmesi onu bu keder ve hüzne mahkûm eden büyük etkenlerden biri oluyor. Ayrıca eski çalışanın delirdiği noktaları adeta nokta atışıyla bilen yaşlı Thomas’ın sözlerinden sonra Winslow da aynı batıl inançlara maruz kalınca adam delirdiğini düşünerek aslında deliliğin içerisinde bulmuş oluyor zaten kendini.

Winslow ile Thomas arasındaki çatışmalar ve tartışmaların dönüştüğü yıkıcı kavgalar zaman zaman kendini gösteriyor. Fakat asıl yıkımı filmin son on dakikasında görmekteyiz. Nihai sonun gerçekleştiği, Thomas’ı yeryüzünden silen Winslow’un artık itaat etmeyi bıraktığı bu sahnelerde. Yalnızlığın ve hastalıklı düşüncelerin onda uyandırdığı birçok sanrı ve düşünce tufanı Winslow’u geri dönülemez bir kadere mahkum ediyor. En ironik kısmıysa kötü şans getirdiğini söylerken Thomas’a inanmayan Winslow’un martılar tarafından yeniyor oluşu.

Film kendi içerisinde birçok çatışmayı konu alıyor. Salt bir temayla eleştirmek yersiz ve anlamsız olur. Bundan dolayı karakterlerin zamanla birlikte aralarında geçen diyalogların gitgide belirsizleşmesi yalnızca konuşmalarla değil. Dolayısıyla film hem zaman hem de mekân belirli bir alandan çıkarak kendini bırakıyor ve seyirciye “kesin bir sonuç” verme edasından uzaklaşıyor. Bunlarla birlikte Winslow’un belki de kâbusları onun sonu oluyor.

Filmin birçok yerinden alıp okumasını yapabilirsiniz ama film bunun derdinde değil gibi görünüyor. İstediğiniz kadar sanattan, filmden, mitolojiden anlamış olun, bence film her kesime hitap etmeyi başarabilmiştir. Bütün her şey havanın griye boyandığı, kasvetinden geçilmediği bir deniz fenerinde başlıyor ve bitiyor. Çekimleri, atmosferi ve oyunculukları şahane. Asla şişirilemeyecek bir havası ve olumsuz yargı almaktan kaçınamayacak da bir aurası var. Bunlarla birlikte kendi ayakları üzerinde durabilen, izleyeni etkileyebilen ve sonunda “kendi deniz fenerimizin içinde farklı travmalarla yaşıyoruz,” dedirtecek bir sona sahip film. Ne yerden göğe kadar övülebilecek ne de olmamış bu denilebilecek bir film, izleyeni etkiler, izlemeyi duraksatmaz. Şimdiden keyifli seyirler.

2019 yılında vizyona girmiş olan ve bu sene yayınlanan the Northman’ın yönetmeni Robert Eggers’ın The Lighthouse adlı enfes yapımı 1 saat 50 dakikalık bir uzunluyla bizleri karşılıyor. Robert Pattinson ve Willem Dafoe’yla oluşan oyuncu kadrosuyla film, diyaloglar ve olayların tek bir mekânda geçtiğini rahatlıkla söyleyebileceğimiz olan deniz fenerinde geçiyor. Çekimleri, atmosferi ve oyunculukları şahane. Asla şişirilemeyecek bir havası ve olumsuz yargı almaktan kaçınamayacak da bir aurası var. Bunlarla birlikte kendi ayakları üzerinde durabilen, izleyeni etkileyebilen ve sonunda “kendi deniz fenerimizin içinde farklı travmalarla yaşıyoruz,” dedirtecek bir sona sahip film. Ne yerden göğe kadar övülebilecek ne de olmamış bu denilebilecek bir film, izleyeni etkiler, izlemeyi duraksatmaz. Şimdiden keyifli seyirler.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir