İçeriğe geç

Prisoners Film İncelemesi ve Özeti | Tutsak (2013)

Daha öncesinde kanalıma attığım enfes yapımlar olan “Arrival” ve “Enemy” filmlerinin yönetmeni Denis Villeneuve’ün 2013 yapımı Prisoners, Denis Villeneuve’ün müthiş dokunuşlarını hissedeceğimiz suç-gerilim filmi. IMDb’si 8,1 olan iki buçuk saatlik Prisoners’ın oyuncu kadrosunda oldukça sevdiğim ve YouTube kanalıma çoğu filmini attığım Jake Gyllenhaal ve Prestij’in Robert’ı Hugh Jackman var. Birçok filme adaylığını koyan Prisoners, Enemy filmini izleyenlerin de alışık olduğu yönetmene has bazı çekim teknikleri ve otantik atmosferiyle izleyeni kendine çekebilen soluksuz bir izleme zevki sunuyor.

Prisoners filminin konusu ise kaçırılan iki kız çocuğunu kurtarmak için bütün varını yoğunu ortaya koyan bir baba ve olay yerine atanan dedektifin iş birliği ile kızları bulma yolunu anlatıyor. Olaylar konunun yalınlığı kadar ilerlemiyor, bulmaca gibi çeşitli durumlarla karşılarına çıkmaya başlıyor. Hâl böyle olunca öfkeden sağlıklı düşünemeyen baba dedektif ile zaman zaman yol ayrımına giriyor ve çözümü şiddetle bulmayı deniyor.

Prisoners Film Özeti

Filmimiz bir karavanın park etmesiyle başlar. Olayların düğümüyse iki kız çocuğunun kaçırılmasıyla bağlanır. Anna ve Joy adındaki 6-7 yaşlarındaki bu iki kız çocuğunun kaçırılmasından sonra bilinen tek şey bir karavanın varlığı. Bu karavan, filmin başında gördüğümüz karavan. Anna’nın babası Keller Dover filmin başlarında sakin bir adamken kızının kaybolmasından sonra oldukça ciddi ve katı birine dönüşür. Oğluyla her yerde kızını aramaya başlayan Keller’e belki de en çok koyan yüzüne yıkarken kızının diş fırçasını görmesidir. Babalığın verdiği o hisle bütün gücünü kızını aramaya kullanan Keller, polislerden medet umacak bir tip olmaz.

Bu kaçırılma-kaybolma olayına atanan Dedektif Loki, söylenene göre elinden hiçbir dosyayı kaçırmayan bir adamdır. Doğruca karavanın peşine düştü Dedektif Loki. Kaçmaya çalışan karavan şoförünü kıskıvrak yakalayarak dedektif sorguya çekmek üzere Alex Jones’u emniyete götürdü. İşin ilginç tarafı Alex, Dedektif Loki’nin de dediği gibi 10 yaşındaki bir çocuğun IQ’süna sahipti. Kendisine yöneltilen soruları anlayamadığı, bunun üzerine de saçma sapan cevaplar verildiği için delil yetersizliğinden salınacaktı.
Bulunan bu suçludan sonra Dover’ların evine geldi Loki. Anna’nın annesi Grace’e de kızını bulacağına dair söz verdi. O sırada evde bulunan Keller’sa dedektifle burada tanıştır ve ona asla Alex’i bırakmamasını tembih etti. Çünkü Keller’a göre tek suçlu varsa o da Alex’ti.

Keller’in dediği mantıklıydı. Çünkü her ne kadar aptal olsa da Alex’in tavırlarında gizli bir şeyler vardı. Yüzbaşına Alex Jones’un salınmaması için başvursa da anlaşılan delil yetersizliğinden salınacaktı. Bu sıralarda çeşitli sorular sormak üzere ev ev gezen Loki, bir rahibin evinin kapısını çaldı. İçeride rahibin halıya dümdüz yattığını görünce kapıyı kırarak girdi ve içmekten sızdığını anladığında rahibin evini aramaya başladı. Gizli bir kapı bulduğundaysa iyice şaşırdı Loki. Çünkü genişçe açılmış bir çukur vardı ve burada çürümüş bir ceset bulunuyordu. Ayrı tutulan bu dosyayı da incelemeye alan Loki, ilginç bir şeylerin döndüğü anlamaya başlamıştı.

Alex Jones’un salınacağını öğrenen Keller Dover doğruca karakola gitmişti. Burada Alex’in etrafını saran gazetecileri bir kenara iterek ilginç bir gerçeği öğreneceğinden habersiz, Alex’i sarsmaya başlamıştı. Alex, Keller’a “onları bıraktığımda ağlamıyorlardı,” lafını söyleyince Keller aradığı adamın Alex olduğunu orada anlamıştı. Tabii bu sözleri polise anlatsa da hiçbir şey yapamayacağını bildiği için Keller, bir karar verip Alex Jones’u kendi sorguya çekmeyi mantıklı bularak adaleti kendi yerine getirmeyi amaçlamıştı.

Dedektif Loki, bunların üzerine yeniden Alex ve Holly Jones’un kaldığı evine gitmişti. Holly Jonse oldukça iyi bir kadın imajı çiziyordu ve Alex’in hastalığını sürekli dile getiriyordu. Loki, Alex ile yalnız kaldığında niçin geldiğini çocuğa anlatsa da Alex bütün olanları unutmuş gibiydi. Buradan bir şey çıkmayacağını anlaması Loki’yi sinir etmiş gibiydi. Bütün bunları Keller’a anlatınca iyiden iyiye sinirlenen Keller, Loki’nin bir halt yapamayacağını anlamışçasına hazırlanmaya başladı ve kendi sistemini kurmak üzere Babasının intihar ettiği eski evine Alex’i hapsetmeyi düşündü. Bu dakikalardan sonra burada ona hem işkence edip hem de sorular soran Keller Dover artık eski iyi niyetli bir adam değildi. Kızı kaçırılmış, öfkeden fal taşı açılmış gözleriyle karşısındaki bakışlarıyla parçalayan bir babaydı.

O gece Alex’i yakalayıp yakalamamakta kararsız kalmış gibi gözüküyordu Keller. Ama Alex sanki yakalanmak istiyormuşçasına ilginç bir şeyler mırıldanıyordu. Mırıldandığı bir şarkıydı ve bu şarkıyı Keller’ın kızı sürekli söylüyor ve ağzından eksik etmiyordu. Bu şarkıyı nereden bildiğini sokakta Alex’e sorsa da genç adamın şüpheli tavırlarından dolayı Keller tuttuğu gibi Alex’i yakalayıp planını uygulamak üzere onu işkence edeceği eve götürdü.

Bu işkence şeklinden kaçırılan öteki kız Joy’un babasına açıklamıştı Keller. Ne var ki adamın iradesi Keller’ın kadar güçlü ya da ezip geçebilecek seviyede değildi. Ama Keller, bu adamın duygularını körüklemeye çabaladı. Dedektif Loki uzun bir süre önce kaçırılan başka bir çocuğun annesinin yanına gitti. Kadın çocuğundan yıllardır haber alamamıştı. Ve tek bilinense kaçırılan bu çocuğa dair görülen son şeyin bir karavan olduğuydu. Pederden bir şey çıkamayacağını anlayan Loki, bu adamın üzerine düşmekten vazgeçti. Bu sıralarda Keller Alex Jones’u büyük ölçüde hırpalıyor, yumruklarını sallıyordu.

 

Kızlar için bir nöbet sırasında Loki, kaçan şüpheli bir adamı gözüne kestirdi. Akşam çöktüğünde kasaba halkının yas için bir araya geldiği vakitte şüpheli şahsı gözüne çarptıran Loki, fark edildikten sonra şahsın kaçmasıyla birlikte iyice kıllanır. Loki topluluğa onun bir taslağını yayınladı. . Bob Taylor adındaki bu herif sinsi, gizlenmeyi ustalıkla beceren, çocuk kıyafetleri satın alan bir psikopattır. Birch ve Keller evlerine gizlice girdi. Grace onu duyar ve Loki’yi aramıştı. Oysa Grace’in duyduğu Taylor değil, kızının sanrılarıydı. Loki, cevap verirken Keller’ın gecelerini evden uzakta geçirdiğini öğrendi. Keller’ı boş binaya kadar takip edip Keller’in içmeye gittiğini iddia ediyordu, ancak Loki Alex’i bulamıyordu ve Keller’la bir bağlantısı olduğuna inanmaya başlamıştı. Bob Taylor’ı evinde yakalamıştı Loki. Onu emniyete teslim etmezden önce evini didik didik arayan Loki o kadar ilginç şeyler öğrenmişti ki, hangisine şaşıracağını bilemedi: yılan dolu kutulara mı, lavabosunda çürümüş domuz cesedine mi, labirentlere mi yoksa kanlı çocuk kıyafetlerine mi? İşte, bu sondaki kanlı kıyafetleri inceleme üzerine kaçırılan kızların ebeveynlerine gösteren Loki’nin korktuğu başına gelmişti. Bulunan kıyafetler kaçırılan kızlara aitti.

Akabindeyse Keller’ı takip etmeye başlayan ve onun gizli evini öğrenen Loki’ye yerini ifşa ettireceğinden korkan Keller, işkence evini gizlemeyi başarmıştı. Ama Loki’nin içindeki şüpheler taze ve canlıydı. Tekrar soruşturmaya dönen Loki yakalanan Bob Taylor’a yönelmişti. Taylor’ın evinde ele geçirilen ve üzeri kanlı olan birtakım giysileri Birch ve Keller ailesine gösteren Loki, ailelerin kızlarına ait olan giysileri tanıdıklarını görmüştü. Keller’sa Loki’ye fazla vakit kaybettiğini, beni arayacağına kızımı bulsaydın bunlar başımıza gelmeyecekti tarzı cümleleri dile getirmişti.

Diğer herkese karşın Keller, kızının ölmediğine adı gibi emindi. Evdeki otoriteyi bu şekilde koruyan Keller yeniden Alex Jones’un yanına dönerek ondan birtakım bilgiler almaya çalıştı. Alex’in ağzından çıkan sözlerse bir labirentti. Bunları duyar duymaz Holly Jones’un ağzından laf almak üzere hazırlanarak kadının evine geçmişti.
Bob Taylor’ı kamerada izleyen ve ilgi duyduğu labirentlerini bitirmesini bekleyen Dedektif Loki, ağzı bıçak açmayan Taylor’ı sorguda izlerken sorular sormaya başlamıştı. Çıkan arbede sırasında polislerden birinin silahını alıp Taylor kafasına sıkarak kendini öldürmüştü. İşlerin iyice sarpa sarması Loki’yi kızdırdı ve anlamadığı birçok anlamsız bağdan dolayı kafası allak bullak oldu.

Keller, Holly Jones’un evindeki gazeteden Bob Taylor’ın öldüğünü öğrendi. Bu durum karşısında oldukça sinirlendi. Loki’yse bu sıralarda Labirent’in gizemini çözmek üzere Bob Taylor’ın ne kastetmek istediğini anlamaya çalıştı. Kellerların evine giderek Bob Taylor’ın kızların giysilerini nasıl ele geçirdiklerini anladı. Bunu, Grace’in evine girdiğini ve “pencere neden açık” şeklinde aldığı nottan yola çıkarak buldu. O gece Taylor’ın ayak izine rastlamıştı ve pencereden çorabın tekini düşürmüştü.
Çok ilginç bir gelişme yaşanıyordu o sıralar. Kaçırılan kızlardan Joy bulunmuştu ve hastanedeydi. Bütün herkes hastaneye doluşmuş odayı sarmıştı. Keller da oradaydı ve Joy’a emrivaki sorular sormaya başladı. Joy Keller’a aynen şunları söylemişti: “Sen oradaydın!”

Bunları duyar duymaz Keller nereye gideceğini anladı ve doğruca arabasına koştu. Bu koşusunu gören Loki de Keller’ı takibe başladı. Lokinin korktuğu Alex’in ölümüydü. Keller izini kaybettirerek Holly Jones’un evine gitmişti fakat Loki Alex’in işkence edildiği eve sürmüştü aracı.
Holly Jones hazırlıklıydı. Keller’ın aradığı kişi Holly Jones’tu. Başından beri her şeyin altında bu kadın vardı ve bütün her şeyi Keller’a o an açıkladı. Keller’ın ellerini bağlatan Holly, onu çürümüş bir arabanın altındaki gizli bir deliğe attı. Bunlar olurken Loki Alex’i kurtarmıştı. Yengesine haber vermek için Holly’nin evine gidiyordu.
Ne var ki Holly’nin kapıyı açmamasından dolayı evine giren Loki, kadının kocasına ait bir fotoğrafa daha dikkatli bakınca adamın asılı duran kolyesini görmüştü. Pişmanlıkla karışık bir duygu yaşayarak Holly’yı evde aramaya başladı. Holly, üst katta Anna’ya ilaç enjekte edip Loki’ye bir el ateş açtı. Fakat Loki’nin mermilerinden kaçamadı ve orada öldü. Anna’yı canla başla hastaneye yetiştirmeye çalışan Loki kızı kurtarmıştı ama babasından ses seda, kazma çalışmaları sırasında kulağına gelen düdük dışında Loki’yi herhangi bir ipucuna götürecek hiçbir şey yoktu.

Prisoners Film İncelemesi

Gerilimi başından sonuna kadar capcanlı tutan, film boyunca merakınızın bütününü kaplayan olaylarla birlikte karakterlerin değişimlerini yansıtabilen Prisoners, gitgide dozunu arttıran ve en sonunda da mistik temayı bırakmayan bir seyir zevki sunuyor.
Başındaki bilinmezlik ve sonundaki belirsizlik kadar filmin her sahnesinde izleyene kendini geçiren diyaloglar da oldukça kaliteli. Filmde çok olay yok demeyin, var. İlk bakıldığında hiçbiri birbiriyle bağlantılı değilmiş gibi gözükse de hepsini birleştirince ortaya çıkan “labirent” vari olaylar ve düğümlerden sonra ne çok olayın yaşandığına nerdeyse 10 dakikalık özet kısmında değindim. Filmi bitirdikten sonra bütün her şey rayına oturduğunda kısacık gibi geliyor, şöyle: Kızlar kaçırılıyor, asıl gitmeleri gereken şüpheli gizleniyor, ortaya çıkan iki kişi suçluyu gizlemekte başarılı oluyor ve en nihayetinde bir kurban veriliyor, ve kaçırılan kızlara ulaşılıyor. Bu kurban tabii ki Holly Jones ya da Bob Taylor değil Keller Dover. İzleyenlerin hatırlayacağı üzerine bulununca hapse gireceği söyleniyordu.

Holly Jones’tan asla şüphelenmedim ya, nasıl o suçluydu? Diyenleriniz varsa üzülmesin çünkü filmi izleyenlerin tamamına yakın böyle düşünmesini istemişti yönetmen. Biz Alex Jones’a yöneldik, onun olmadığını yavaş yavaş anladığımızda ise ortaya Bob Taylor çıkıverdi. Hemen her karakteri anlamaya başlarken Holly’yi ön plana atmak zordu. Ama eğer Loki Holly’nin evine ilk girdiğinde kadının kocasına ait fotoğrafı incelerken bizlere de fotoğraf gözükseydi şüphelenecektik. Çünkü fotoğrafta adamın boynunda labirent şeklinde bir kolye asılı duruyordu. Bu labirentlere de değineyim kısaca; adam ve kadın için bu labirentler birer oyun. Kaçırdıkları çocukları fare gibi kullandırıp onlara çeşitli kimyasal içirip çıkmalarını söylüyorlar. Holly Jones’a bunu Keller’a şöyle açıklıyordu:
Ayrıca özetini anlatırken değinmediğim bir olay daha vardı: Alex Jones’un asıl ismi Barry Miland’ı. Bu demek oluyor ki… evet, Barry adındaki çocuğunun kaçırılma olayı vardı, oradaki anne Loki’ye Barry ile bildiğim tek şey karavandı diyordu. Maalesef ki olayın başını yalnızca Keller sonunuysa Loki biliyordu.

Filmin sahneleri oldukça kaliteli. Karakter portreleri ve değişimleri de çıplak bir şekilde yansıtılmış. Mistik müziklerse izleyeni çeken şekilde yerleştirilmiş. Bunların haricinde Jake Gyllenhaal ve Hugh Jackman’ın performanslarına da tek söz yok. Ayrıca Hugh Jackman’ı duygusal ağırlıklı yönünü bu filmde tanımış olduk.
Denis Villeneuve’ün bazı sahneleri uzatmadan geçişle kapattığını görmüşsünüzdür. Zaten olaylar uzun, anlaması uzun sürüyordu adam da tek tek her sahneyi uzatmaktansa geçmiş. Ayrıca hepimizin o muallakta kaldığı son sahneyi de kendisi değiştirmiş. Aslında son sahnede Loki, Keller’ı kurtarıyormuş. Ama Denis Villeneuve böyle bir sahneyi değiştirip sonunu seyircinin bakışına göre değiştirmiş. Gerçekten bayılıyorum bu adamın her şeyi açıklamak için çaba göstermemesine. Özellikle Enemy’deki örümcek sahnelerinin yaratıcı olduğunu düşünürsek tam kendisine yakışan hareketi yapıyor.

Bütçe hasılat oranında Arrival’dan sonra en çok yaptığı ikinci filmi Denis Villeneuve Prisoners oluyor. Blade Runner’sa en çok bütçe harcadığı ve en çok hasılat yaptığı 2017 yapımlı bir filmi. Bu sene çıkardığı Dune filmindeyse yazmış, yönetmiş ve yapımcı olarak rol aldığı tek film olmuştur. Prisoners, Enemy, Arrival, Blade Runner 2049 gibi filmleriyse yalnızca yönetmiştir. Bu arada Netflix’in oldukça sarsıcı filmlerinden biri olan The Platform’un esin kaynağını oluşturan Next Floor adlı kısa filmin yönetmeni de Denis Villeneuve’dür.

Prisoners İnceleme Video

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir