İçeriğe geç

Klaus Film İncelemesi ve Özeti | Klaus (2019)

Toy Story 4’ü geride bırakan ve açılışının ilk ayında dünya çapında otuz milyonluk bir izlenme başarısı yakalayan Klaus, Netflix’te Akademi Ödülü’ne aday gösterilen ilk animasyon filmi olma başarısını koruyor. IMDb’de 8,1 puan almış 1 saat 37 dakikalık bir uzunluğa sahip Netflix’in Klaus yapımı gerek işlenişi gerekse çizimleriyle izleyenlerin çokça beğeneceği bir animasyon filmini anlatıyor bizlere.

Birçok dalda ödül toplayan Sergio Pablos’un yönetmenliğini üstlendiği 2019 yapımı Klaus, yaşlı ve kimsesiz bir oyuncakçı adamın, kasabaya yeni taşınan Jesper adındaki bir postacıyla tanışmasından sonra hastalıklı bir kasabanın iyileşme sürecindeki olaylarını konu alıyor. Filmin ana karakteri Klaus’u seslendiren çokça beğendiğim Whiplash filminin Fletcher’ı J.K. Simmons. Daha öncesinde I Lost My Body, Toy Story, Wall-E, Soul gibi başarılı ve ses getiren animasyon filmlerini bir kere de olsun izlemiş olanlarınız varsa Klaus’u beğeneceğinizden eminim. Bu kadar dokunaklı hikâyenin altında esprileri ve eğlenceli anlarıyla dolu bir kurguya sahip Klaus’un olaylarından kısaca bahsedip incelemesine geçmek istiyorum.

Klaus Film Özeti

Posta merkezinde bir süre idare edilen fakat gitgide tembelleşen Jesper’a ders vermek için babası onu postacıların gitmekten çekindiği ve gidenlerinse dönmek için gün saydığı bir kasaba olan Smeerenburg’a yollamasıyla olaylar başlıyor. Jesper, babasının kendisine bir şaka yaptığını düşünüyor. Alıştığı konforlu ve güzel hayatının birdenbire değişmesine alışmak istemeyen Jesper yalvarsa da babasının kararını değiştiremiyor.

Babasının ciddi olduğunu görünce pes eden Jesper Smeerenburg’a doğru yol alıyor. Yaşadığı yerden katbekat uzak ve unutulmuş bir yer olan bu kasabaya gitmek için kaptanla konuşuyor. Kaptanın şakaları ve yüzündeki alaycı tavrıyla Jesper, etrafına bakmasıyla birlikte korkusu anbean artıyor. Kaptandaki rahatlık onu gevşetmekten ziyade daha çok geriyor. Kasabaya vardığındaysa Jesper’ın “niye beni kimse karşılamıyor, yeni postacıyım,” tarzındaki beklentilerine karşılık kaptan ona “şu zili çal herkes seni ağırlayacak,” diyerek postacıyı zili çalmaya yönlendiriyor. Bunun kötü bir şaka olduğunu ancak her yerden fışkıran ve birbiriyle kavga eden insanların arasında kendini bulduğunda anlayan Jesper, bir eve girdiğinde sözde okulun sözde öğretmeni Alva ile tanışıyor. Bu kötü kasabaya adapte olmuş insanların tavırlarından sonra Alva’nın hâl ve hareketleri, yaşadığı yer onu hiç de şaşırtmıyor.

Bu şaşırtıcı yerde kendi odasına doğru yola çıktığında şoke olacağı birçok şey görür. İnsanların birbirlerine davranışları, çocukların ürkütücü ve korkutucu hâl, hareketleri ve yardımseverlik adına hiçbir şeyin bulunmaması gibi bu olaylar onu Smeerenburg’tan kaçmak için sebep verir. Özellikle kendi kalacağı yere gidince daha da şaşıran Jesper için hayat gerçek anlamda zorlaşmıştır.

Ertesi sabah bütün umudunu toplayan adam tek tek posta kutuların aramaya başlar. Beyhude bu uğraşı sırasında bir evin çatı katındaki penceresinden seslenen çocuğu görür. Çocuk bir çizim yapmıştır ve kâğıdı Jesper’ın önüne düşmüştür. Jesper de “eğer bunu istiyorsan bana mektup yaz,” tarzında bir öneriyle ilk mektubunu almaya çalışır.

Günler günleri kovalar fakat Jesper’a tek mektup gelmez. Bundan dolayı adamcağız bitkin ve pes etmiş bir hâldeyken kasabanın haritasına baktığında ücra köşede yaşayan bir adamın varlığından haberdar olur. Bir ümitle bu yola doğru yani bu yeni keşfedilmemiş, umut doğurabilecek yere yola çıkar.

Jesper aradığı bu yere geldiğinde burası terk edilmiş ve kullanılmıyormuş gibi gözükmektedir. Bir evin içerisine girer ve orayı incelemeye başlar. Gitgide gerilen Jesper meraklı tavrıyla birlikte başına neler geleceğini bilmeden odalarda gezinedurur. Tam bu sırada evin sahibi gelir. Adamın yüzünü net göremese de bir oduncuya benziyordur. İri yarı, sakallı, devasa bu adamdan korkan Jesper, tabanlarına kuvvet uygulayarak oradan kaçar.

Jesper, kaçtığı sırada geçtiği günlerde bir çocuğun düşürdüğü çiziminin olduğu çantayı düşürmüş ve bu çantanın içindeki çizim oduncunun önüne gelmiştir. Mektubu açtığında çocuğun kendini üzgün bir hâlde çizmiş olduğunu gören adam Jesper’in kaçtığı sırada karşısında belirir. İkisi doğruca bu çocuğun evine doğru giderler. Jesper’a elindeki bir paketle birlikte onun evine bırakmasını söyleyen bu adam beklemeye başlar. Jesper bir yolunu bulur ve eve paketi teslim eder. Ardından son sürat kaçar ve bu oduncunun yanında bulur kendini. İkisi birlikte çocuğun paketi açmasını beklerler. Pencereden izlediklerinde paketten çıkan kurbağa oyuncağına aşırı sevinen çocuğun mutluluğunu görürler.

Bu adamın adı Klaus’tur ve Jesper’la birlikte bir çocuğu mutlu etmişlerdir. Jesper, o gece korktuğu için Klaus’un yanından kaçıp ertesi gün evine barikat kurduğunda çok şaşırtıcı ve onu mutlu edecek bir gelişmeyle uyanır. Kapısının önünde Klaus’tan oyuncak isteyen çocuklar ve onların mektuplarıdır onu karşılayan.

Bu sevindirici haberden sonra Jesper’ın bütün ümidi yeniden yeşermiştir. Kapısında beliren çocuklar haricinde daha fazla çocukla iletişime geçmeye başlayan Jesper ile birlikte bu küçük çocuklar hem birbirleriyle kavga etmeyi kesmiş hem de yardımlaşmaya başlamışlardır. Bazı çocukların okuma yazma bilmediklerinden dolayı nasıl öğrenecekleri sorununa Jesper “okulda” diyerek Alva ile çocuklar buluşmuştur. İlk başta Jesper’a kızmış olsa da sonunda öğretmen olduğu gerçeğini kabullenmiş ve bu küçük meraklı çocuklara adlarını yazmayı öğretmiştir.

Klaus’u ikna etmek için de epey çaba gösteren Jesper, bu işte pes etmemiş bu adamı razı etmiştir. Bunun nedeni sadece Jesper’ın iknası ve konuşmaları değil Klaus’u bu işe sürükleyen bir sihirli gücün varlığı. Bunu rahatlıkla bu iş için doğru adımın karşısında dilenen postacıya yanıt vermek olduğunu gören Klaus da oyuncakçı kimliğiyle birlikte deposunda tasarladığı oyuncakları Jesper ile dağıtmaya başlar. Bu iş gece yarısı yapılır ve Jesper, çocukların mektuplarına göre oyuncakları yerleştirir. Çoğu eve kolay giremez ve kendini yaralar. Ama ertesi sabah çocuklar uyandığında neşe verici hediyelerle gözlerini açarlar.

Bu işin ucuysa Jesper’ın kasabaya ilk geldiğinde iki klana bölünmüş olan Krum’lar ve Ellingboe’lara gider. İki klanın ayrı liderleri çok enteresan bir olayla karşılaşır. Savaş ve nefret hâlinde olan bu iki klanın üyelerinin çocukları birbirleriyle oynamaya başlamıştır. Bundan dolayı korkudan ne yapacaklarını bilemez hâle gelmişlerken Jesper o sırada çocukları daha da harlandıracak bir gelişme yaşatır.

Yine mektupları aldığı bir sabah kendisine kötülük yapmış olan bir çocuğun “neden benim oyuncağım yok ezik,” diye hakaret etmesi sonucu ona “kötü ve yaramazlık yapan çocuklara hediye gelmez, onlar kötü çocuklar listesine girer ve iyilik yapan iyi çocuklar hediye alır,” tarzında bir yanıt vermesi, diğer çocukları iyilik etmeye ve yardım yapmaya teşvik eder. Çocukların bu haberle birlikte sürekli iyi şeyler yapmaya çabalaması onlara, hediyeye ulaştıracak bir etkenmiş gibi gözükür.

Öyle ki çocukların bu hareketleri sonrası ebeveynleri de yardımsever olmaya başlar. İki karşı klanın üyeleri bir zaman sonra birbirlerinden nefret değil sevgi duymaya başlarlar. Jesper’ın ilk geldiğinde gördüğü kavga ve yaralayıcı tuzaklar yerini davetler ve hediyelere bırakır. İki klanın lideri de bir toplantı yapar ve asırlardır süren savaşa ateşkes getirtirler. Bu duraksama ile Klaus ve Jesper’ı ortada kaldırma amacıyla ortak bir şekilde karar vermeye başlarlar.

Bu sıralardaysa Jesper işlerin kötüleşmesinden rahatsızdır. Çünkü Klaus’un tasarladığı bütün oyuncaklar bitmiştir ve bu da demek olur ki babasının şart koyduğu altı bin posta hedefine ulaşamayacaktır. Bunun önüne geçmek içinse Klaus’u ikna etmeye girişir. O evde yokken atölye alanı oluşturur ve adam geldiğinde ona planını açıklar. Ardından Jesper çok ilginç bir şey görür. Bu gördüğü Klaus’un ve bir kadının oyuncağıdır. Bir kütüğe oyulmuş olan bu oyuncağın altında boş odacıklar vardır. Klaus’un vefat eden eşi Lydia’nın hayaliyle yaptığı bir minyatürdür bu. Klaus, karısını çok sevmiş ve ondan çocuklar istemiştir. Maalesef çocukları bir türlü olmamış ve kadın hastalığa yakalanmış. Klaus, sürekli beklediği çocukları için oyuncaklar tasarlamış. Hastalıktan dolayı bir süre sonra kadın öldüğündeyse Klaus yaptığı bu oyuncaklar ve bomboş evde bir başına kalmış.

Bu duygular adamı derinden etkilediği ve içinde tuttuğu için Jesper’ın teklifini reddeder ve onu evden kovar. Postacı, evine döndüğündeyse bir başına oyuncaklar yapmaya çalışır. Yorulup bitap düştüğündeyse onu uyandıran Klaus olur ve birlikte çalışmaya başlarlar. İlk olarak yaptıklarıysa dilini anlamadıkları ve bunun için Alva’dan yardım alan Jesper’ın gördüğü küçük kıza bir hediye yapmak olur.

Kızın evine yaptıkları bu oyuncağı bırakan Klaus ve Jesper, ertesi sabah uyandıklarında kızın bu hediyeyle birlikte nasıl sevindiğine şahit olurlar ve moralleri yerine gelir. Bu esnadaysa Krum ve Ellingboe liderleri Jesper’ın evine giderek altı bin posta hedefini öğrenirler. Yalandan mektuplar yazmaya ve Jesper’ı bir an önce Smeerenburg’tan göndermeye karar verirler.

Klaus ve Jesper noel’in bir hediyeleşme günü olduğu fikrinde ortak noktada buluşurlar ve sihirli bir plan yaparlar. Noel gecesi bütün çocuklara sürpriz dağıtmaya karar veren ikiliye bir anda daha öncesinde kızak hediye ettikleri küçük kızın ailesi yardıma gelir. Planlarını uygulaması daha da rahat hâle gelir ve Jesper bütün bunlardan Klaus gibi mutludur. Hatta öyle mutludur ki Alva ile yakınlaşmış ve onla kasabanın şu anki hâline şaşırarak sevinmişlerdir. Bundan dolayı da asıl amacını ikinci plana atan Jesper, babasını unutmuş ve kasabayı ne kadar hoş bir hâle getirdiğine odaklanmıştır.

Tabii Krum’lar ve Ellingboe’ların hain planları kötü bir sonuç doğuracaktır. Klaus’la birlikte çalıştığı bir gün birden Jesper’ın babası çıkagelir. Jesper ise hiç beklenmedik bir anda gelen babasına “daha istediğin mektuba ulaşmadım,” diyerek babasını bulunduğu ortamdan savuşturmak ister. Fakat babası bütün olanları açıkladığında ve Krum’lar ve Ellingboe’lar sayesinde altı bin postaya ulaştığını söylediğinde Jesper’ın bütün arkadaşları ve Klaus oradadır. Klaus’un Jesper’a “herkesin bir çıkarı vardır sonuçta,” diyerek ona laf atması Jesper’ı kahreden olay olur. O gün akşamüzeri Smeerenburg’dan ayrılırken her şeyi anlatan ve anlayışlı biri olan babasına karşı kasabada kalmayı başaran Jesper, Krum’lar ve Ellingboe’ların Klaus’un Noel planından haberdar olduğunu görür. Doğruca Klaus’un yanına giden Jesper, onlar erişemeden hediyeleri saklamaya çalışır. Bir kovalamaca çıkar ve hediyelerin bulunduğu torba patlar. Hediyeler tek tek döküldüğü sırada Jesper’ın yoğun uğraşları boşa gidecekken Jesper hediyelerin sahte olduğunu yani içlerinin tahtalarla doldurulmuş olduğunu fark eder. Klaus ve ekibinin bunu önceden planladığını gören Jesper’ın içine su serpilir.

Ertesi sabah bütün çocuklara Noel Sabahı hediyelerini ulaştırmış olan Jesper ve Klaus’un hikâyesiyse mutlu bir sonla biter. Evlenir ve Smeerenburg’ta kalarak Alva’yla evlenen Jesper’ın sadık ve iyimser dostu Klaus, on iki yıl sonra birden ortadan kaybolur. Onun öldüğünü gördükten sonra üzülmüş iki çocuk babası Jesper, posta işine devam eder. Bu mutlu son, mutsuz bir başlangıcın umutla ve iyilik ile birlikte başka bir mutluluğun ve iyiliğin doğuşunu gösterir bizlere.

Klaus Film İncelemesi

Normalde animasyon filmlerin beni ekran karşısına defalarca oturmasına alışık biri değilimdir ama Klaus tekrar tekrar izlemekten zevk aldığım nadide animasyon filmlerden biridir. Bunların haricinde Disney Pixar’ın çok başarılı yapımları da var ama onlara sırası gelince değineceğim şimdilik bu enfes yapımın incelemesine devam etmek istiyorum.

Filmin başından sonuna kadar vermek istediği mesaj Klaus’un değimiyle “yapılan iyilik başka bir iyiliği doğurur” idi. Bununla birlikte Jesper’ın tembel ve iş sevmez kişiliği birden yardımsever biri hâline dönüştüğünü; bununla yetinmeyip bir insanı aşıp bütün bir yaşam alanını, bir kasabaya etki edebilecek iyilikler silsilesini küçük çocuklar vesilesiyle görmüş olduk. Bir çocuğun umutlu ve mutlu olması diğer çocuklara yayıldıkça Smeerenburg daha yaşanılabilir bir hâle gelmeye başladı zaman içinde. Klaus’un sihirli planı Noel ise onun noel baba olarak hatırlanmasında rol oynayacak tesadüflerle şekillendi.

Jesper ve Klaus’u ve de oyuncakları taşıyacak bir ren geyiğine ihtiyaç duymaları, klanların bu iki adama karşı tuzak kurdukları sırada uçmaları ve bunu bir gece yarısı bir çocuğun görüp “uçuyordu,” demesi; aynı zamanda teslimat sırasında Jesper’in bacadan ve evin diğer yerlerinden girip hediyeleri bulduğu en kolay yere bırakıp sevdiği kurabiyeleri yemesi gibi detaylar alışılagelmiş olan Noel Baba özelliklerinin doğuşunu bizlere çok sıcak bir şekilde gösterdi.

Filmde Klaus’un yıllardır içine attığı ve belli ki kimseye anlatmadığı acılı bir yaşantı hissinin gitgide iyilik ve yaptığı yardımlarla daha az acı verici olduğunu görüyoruz. Jesper ile ilk hediyelerini bıraktıklarında oyuncak karşısında ilk defa böylesine mutlu olabilmiş çocuğun yüzünü gördükten sonra Klaus, hayalini kurduğu ve sahip olmak isteyip de olamadığı babalık hissine çok yaklaştı. Ardından Jesper’ı reddetmek istese de içgüdüsü hep onu yapması gereken doğru şeye yaklaştırdı. Bunda etkili olan eşi Lydia’ydı. Her fırsatta onun hisleriyle hareket etti ve en sonunda bu küçük kıza hediye yaptığında ondaki mutluluğu görüp çocuk sevindirmenin ne olduğunu hatırladı. Eğer Jesper gibi biri bu kasabaya gelmemiş olsaydı Klaus yıllarca tuttuğu baba olma hissine bu kadar kendine yakın hissedemeyecekti.

Jesper, onun için imkânsıza yakın olan posta hedefine yaklaştıkça yaşadığı bu kasabaya alışmıştı. Babası çıkıp geldiğinde hiç gitmek istemiyordu. Tam bu dakikalarda babası kötü bir adam rolü üstlenmiş gibi olsa da oğlunu anlamış ve onu aradığı tutkuyu bulurken görmüştü. Bundan dolayı Jesper’ı evine geri getirmek için gelmiş olsa da onu isteğini yapmakta özgür bırakarak Smeerenburg’ta kalmasına karşı çıkmamıştı.

Jesper da Alva’yla evlenmiş ve sadık dostu Klaus’la kaldıkları yerden hayatlarına devam etmişlerdi. Beni en çok duygulandıransa her geçen yılla birlikte Klaus’un yaşlanması ve gitgide yalnızlaşmasıydı. Eskiye nazaran acı veren bir yalnızlığı yoktu ama onu çağıran eşini anladığında “geliyorum aşkım,” demesiyle birlikte bu dünyadan gitmişti o da. Jesper bunu anladığında çok üzülmüştü, alışkanlığından bir anda böyle kopması ve ona o alışkanlığı kazandıran adamın da kaybolması genç ve tutkulu Jesper’ı duygulandırmıştı. O da kaldığı yerden hayatına devam etmişti.

Filmin içerisinde o kadar güzel duygular yerleşmiş ki, her sahne bizi pozitif duygularla sarıp sarmalıyor. Benim için en özel anlardan biri dillerini anlamadıkları bu kıza yaptıkları hediyeyi izlerken Klaus ve Jesper’ın mutluluklarının yansıdığı surat ifadeleriydi. Sahne de çok güzel yansıtılmış ve şarkıyla birlikte çok coşturmuştu beni.

Teması ve işlenişiyle Klaus çok başarılı bir animasyon filmi diyebiliriz. Netflix’te Akademi Ödülü’ne aday gösterilen ilk animasyon filmi olma başarısına sahip olması da bu başarısının ödülü. Kısa ve öz tutulmuş hikâyesi ve dokunaklı işlenişiyle her kesimden izleyicinin mutlaka izlemesi gereken, sıcacık bir animasyon filmi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir