İçeriğe geç

21 Grams İnceleme ve Özet | 21 Gram (2003)

Bazı filmler vardır, bitirdikten sonra sizin içinize öyle bir işler ki, o ana kadar mutluysanız bir anda mutsuz olur ve hayatı sorgulamaya başlarsınız. 21 Gram filmi de bu tarz filmlerden biri. Basite alınamayacak kurgu ve konuya sahip alehandro gonzalez inyaritu’nun yönetmenliği üstlendiği 2003 yapımı bu harika filmin başrolünde (Şaan penn)Sean Penn, (Neomi Vats) Naomi Watts ve (Benisiyo del toro) Benicio del Toro yer alıyor. 

2 saatlik bir uzunluğa sahip bu filmin konusu kısaca şöyle; hayatları tesadüf eseri kesişen üç farklı insanın yaşadığı olaylar sonrası onlar üzerindeki değişimlerinin ele alındığı dram ağırlıklı psikolojik bir film. Bu filmi ilk defa izleyenler için filmin anlaşılması biraz güç olduğunu söylemeliyim. Ama bu durum, filmin ilk otuz dakikasına kadar sürüyor. Ardından karakterleri tanıdıktan sonra yaşadıkları olayları anlayabiliyoruz ve kalan bir buçuk saat bize derin etkiler bırakan bir film haline geliyor. 

Filmde üç karakterle birlikte üç farklı zaman var. Yönetmen İnnaritu bu senaryoyu basitçe anlatmak yerine biraz karışık ve sırasız olarak işlemeyi uygun bulmuş. Gerek oyuncuları gerekse vermek istediği mesajla film çok ayrı bir seviyede. Şimdi sizlere filmin incelemesini olaylarıyla birlikte yapmak istiyorum. İzlememiş olanlar için spoilerlı, izleyip de tam kafasına oturtamamışlar için de anlaşılır bir incelemeli alan olacak. 

Film İncelemesi: 21 Gram 

Şimdi; filmde üç ana karakter var. İki kızını ve kocasını kaybetmiş Christina Peck; Ölmek üzere olan ve karısının ona sürekli çocuk yapalım dediği kalbe ihtiyaç duyan Paul Rivers; işlediği suçlardan pişmanlık duyan ve tanrısına yönelip af dileyen iki çocuk babası Jack Jordan. Film bize bu karakterleri sırasız bir şekilde farklı zaman aralıklarıyla birlikte gösteriyor. Bu zamanlarsa şunlar: Geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman. Tabii ben bunu basitçe anlatmak için zamanlara bölüyorum. Geçmişten kasttım karakterlerin kesişmeden önceki olayları; şimdiki zamanda anlatmak istediğimse karakterlerin bir şekilde yollarının kesiştiği; gelecek zamansa karakterlerin birbirlerinden haberdar olduktan sonra yaşadıkları olaylar ve sonuçları.

Üç karakteri de bütün zamanlarıyla birlikte tek tek inceleyeceğim şimdi. Bu şekilde hem olay örgüsünü hatırlamış olacağız hem de karışık verilen zamanları sıraya sokarak temiz bir karakter değişimi çizmiş olacağız. Böylelikle hem ben ve sizler filmi daha iyi anlamış olacağız hem de yönetmenin kafasındaki düşünceleri öğrenmeye çalışacağız. 

Film dediğim gibi üç karakter arasında geçiyor. Baştan sona bu şekilde. Fakat bilmemiz gereken en önemli noktaysa zaman dilimleri. Geçmişte 2 kişinin halinden memnun, bir kişinin de çok kötü durumda kaldığını görüyoruz. Jack Jordan ile Christina Peck’in hayatı normal giderken Paul ölmeyi bekliyor. Şimdi size filmdeki ilk zamanı, geçmişi aktaracağım. Yıkımın gerçekleşmeden hemen önceki zamanı yani: Geçmiş Zaman 

  1. Zaman: Geçmiş

Christina’yı burada tanıyoruz: İki küçük kız çocuğunun annesi, mimar Michael’ın karısı. Babası ölen annesinden sonra ikinci evliliğini yapmış ve Christina üvey annesiyle birlikte spora gidiyor. Bir terapi grubuna katılıp uyuşturucu bıraktığını söyleyen Christina’nın gayet normal ve güzel bir hayatı olduğunu görüyoruz. 

Jack Jordan da iki küçük çocuğun babası ve bir koca. Daha öncesinde hapse girip çıkmış ve sicili kirli bir adam olarak karşımıza çıksa da dinine yönelmiş ve tanrıdan her seferinde af dileyen biri olmuş. Evliliğine sadık, dinine bağnaz diyebileceğim kadar bağlı. Hatalarından ders çıkarıp onları tekrarlamak istemiyor ve rahip John’dan akıl alıyor. Kendi de aynı zamanda hatalı bir çocuğa öğüt ve dersler veriyor. Her ne kadar zorba biri olarak gözümüze yansısa da Jordan hatalarını telafi etmek isteyen, hayatını önemseyen bir adam olarak sıradan bir hayata sahip olduğunu görüyoruz. 

Paul Rivers ise diğer iki karaktere karşın çok kötü durumda olan, ölmeyi bekleyen bir adam. Çünkü kalp yetersizliğinden dolayı organ nakline ihtiyaç duymakta ve bundan dolayı oksijen tüpüyle gezmekte. Karısı Mary ise Paul ölmeden önce ondan bir çocuk istiyor ve bunu Paul’a sürekli söylüyor. Mary, daha öncesinde kürtaj yaptırdığı için doğal yolla hamile kalamıyor ve bundan dolayı ameliyat olması gerekiyor fakat bu durumu Paul’a anlatmamış. Paul da ölmek üzere olduğunu bildiği için karısına çocuğun babasız büyüyeceğini anlatmaya çalışmakta. Ne var ki Mary kafasına o kadar çok takmış ki anne olmayı, Paul’un sağlığını önemsemiyor. 

Bu üç karakter de kendi hayatlarını bir şekilde idare ederken hepsini orta bir çizgide buluşturacak önemli bir olay gerçekleşiyor. Bu olay bu defa mutlu iki karakteri mutsuzluğa, mutsuz olan tek karakteri de mutlu duruma getiriyor. Filmde geçen olaylarsa film içerisindeki şimdiki zamana denk geliyor. Yani geçmiş zamanla şu anki zamanı birleştiren olaylar birazdan anlatacaklarım olacak: Şimdiki Zaman 

  1. Zaman: Şimdi

Jack Jordan kamyonetiyle yüksek hızda giderken Christina’nın iki kızını ve kocasını ezerek olay yerinden uzaklaşıyor. Bu olayı eve gidince telefonundan öğrenen Christina apar topar hastaneye gidiyor ve hastaneye kaldırılamadan iki kızının öldüğünü öğreniyor. Ardından kocasının durumunun hiç iyi olmadığını söyleyen doktorların sözlerini duyan Christina büyük bir şok geçiriyor ve ağlama krizine tutuluyor. Buradan sonra koca bir evde tek başına kalıyor. 

Bu sırada doğum günü partisine geç kalan kocasını merak eden Marianne, eve bir saat geç gelen Jack’le konuşuyor ve onun kaza yaptığını öğreniyor. Kocasının bir kez daha hapse girip çocuklarından mahrum kalmasını istemeyen kadın, kaçıp gitmeyi ve olayla ilgili tek kelime etmemesini kocasına tembih ediyor. Fakat Jack, tanrıya bu kadar inanmasına rağmen nasıl olur da böyle bir ceza çektiğini sorguluyor o esnada. Bundan dolayı hapse girip cezasını çekmesi gerektiğini ve bu konuda Marianne’i dinlemek istemediğini görüyoruz. Jack bu çelişkiler arasında kalırken Paul iyi bir haberle uyanıyor. 

Kocası Michael’in kalbinin nakline onay veren Christina, bu kalbin hangi hastaya gideceğini bilmemektedir gelgelelim bu kalp Paul Rivers’a bağışlanıyor. Paul, bir gece yarısı kendisine gelen haberle birlikte hastaneye gidiyor ve ameliyat oluyor. Yeni takılan kalbiyle birlikte mutlu ve yeni bir hayata başlıyor Paul. Karısı Mary de Paul’in iyileşmesini fırsat bilip çocuk yapmak için kliniğe başvuruyor ve burada karısının öncesinde kürtaj yaptırdığını öğrenerek şaşırıyor Paul. Ufak bir tartışmaya girseler de eve gidince ikisi de ortak bir kararla çocuk yapmak için daha sonra tekrar hastaneye başvuruyor. 

Buradaki olaylar üç karakteri de bir şekilde bağlayan olaylar. Ayrıca bu sahneleri izlerken hastane içerisinde Christina ve babasının ölmüş olan Michael’ın yanından ayrılırken, Mary’nin yeni takılacak olan kalbi için ameliyata alınan Paul’u beklediğini görüyoruz. Jack’in neden olduğu kaza, öldüğü için kocasına organ nakli için onay veren Christina ve yeni kalp ile birlikte yeni bir hayata başlayacak olan Paul.

Üçüncü zamana geçmeden hemen önce bazı olayları anlatmak istiyorum sizlere. Bu şekilde filmin sonuç kısmını daha net anlamış olacağız.

Bildiğimiz gibi Paul, Christina’ın kocasının kalbini taşıyor ve bu şekilde hayata bağlandı. Jack Jordan da suçundan ötürü hapse giriyor. Peder John konuşmak için Jack’i ziyaret ediyor. Jack tanrı ve dinle ilgili bazı durumları anlatarak başına gelen olayların mantıksız olduğunu söylüyor. Ardından John’un ona öğrettiği ayetlerden yola çıkarak bu cezanın tutarsızlığını ve dininin saçmalığından bahsediyor. John karşısındaki adamda nefreti ve siniri görüyor. Bundan dolayı hapisten çıkmayı istemediğini anlıyor. Bu süre zarfında çaresiz ve boşlukta hisseden Jack Jordan da intihar etmeye çalışıyor fakat başarısız oluyor. Marianne ise çocuklarının babasız kalmasını istemiyor ve bir an önce kocasının hapisten çıkmasını istiyor. Jack’i hapisten çıkarmak için de kamyoneti satıp gelen parayla iyi bir avukat tutmayı mantıklı buluyor. Hapisten çıktığı gün hiç mutlu olmadığını görsek de Jack’in eve girdikten sonra çocuklarına sarıldığında mutlu olduğunu görüyoruz. Ama bir süre sonra bir gece yarısı Jack’in evden kaçarak uzaklara gittiğini izliyoruz. 

Bu sıralardaysa Paul, illegal yollardan kendisine kimin kalbinin takılı olduğunu araştırıyor. Michael Peck’i ve ölen kızlarını öğrenen Paul zaman zaman kalbiyle ilgili şikâyetleri olunca doktora gidiyor. Doktorsa bir gün ona nakledilen kalbinin de pes edeceğini ve bundan dolayı en kısa zamanda hastaneye yatması gerektiğini söylüyor. Paul da “ölümü bekleme odası”na bir daha yatmayı istemediği için Christina ile konuşup bütün olayları anlatmayı tercih ediyor. Bir süre kadını takip eden Paul nihayetinde Christina ile tanışıyor ve bir gece yarısı onu evine çağıran kadına bütün her şeyi anlatıyor. Christina o gece ağır sözler söyleyerek Paul’u evden kovsa da ertesi sabah arabasını kapısının önünde görünce Paul’un yanına gidiyor ve konuşmaya başlyorlar. Başına gelen olayları anlatan Christina’ya Paul kızlarının ve kocasının katilinin elini kolunu sallayarak dolaştığını açıklıyor. Bu şekilde ikisi de Jack Jordan’ı öldürmek için plan yapıyorlar.  

  1. Zaman: Gelecek

Bu zamansa gelecek olarak nitelendirdim, evet biraz garip bir tabir oldu fakat gelecekten kastımı sizlere açıklayayım. Şu zamana değin olayların çoğu yaklaşık 7-8 ay öncesinde geçiyor. Ara zamandaki olayları sizlere aktardım çünkü birazdan anlatacağım ve gelecek olarak nitelendirdiğim zamana hazırlık oldu. Eğer ilk zamana değil de ikinci zamana geçmiş deseydim bu sefer ilk zaman için daha da geçmiş demem gerekiyordu, bu da kafada çok yer eden bir tabir değil. Bundan ötürü hepsinin birbirinden bağımsız ve habersiz olduğu döneme geçmiş; birbirleriyle farkında olmadan kesiştikleri yolların bulunduğu zamana şu an; ve hepsini bir arada göreceğimiz, sonucun gerçekleşeceği olayların bulunduğu zamana da gelecek dersem daha kolay anlaşılır ve güzel bir zaman sırası olur diye düşündüm. Eğer aklınız bu dakikaya kadar karışmadıysa bu yeterli olmuştur. 

Evet, elimizde ne var? Şu anlık şunları biliyoruz: Jack Jordan gözlerden ırak bir yerde çalışıyor ve ailesinden uzakta. Paul ve Christina sevgili olmuşlar fakat bu basit bir sevgi bağı ve hemen gerçekleşen bir durum değil, bunu biliyoruz. Jack’i öldürmekse Christina’nın intikamını almak için Paul’un yaptığı bir plan. Bunun nedeniyse Christina’daki üzüntüyü ve duygusal boşluğu çok yakından görüyor ve ona acıyor. Aynı zamanda kendisine takılan kalbinin bir anda onu yarı yolda bırakacağını bildiği için risk almaktan çekinmiyor. 

Jack’in kaldığı pansiyona giderek onu takip eden Christina ve Paul’u izliyoruz sonuç kısmında. Paul bir sabah, Christina’nın uyuduğu vakitte Jack’in yanına gidiyor ve onu diz üstü çökertip sorguya çekiyor. Ardından 3 mermi sıkıyor fakat adama doğru değil. Pansiyon havuzunun önünde oturan Paul’u görünce Christina’nın Paul’un ağzından duyduğu Jack’in öldüğü. Ardından Christina silahı kontrol ediyor ve kovanın boş olduğunu görüyor. Ertesi gün buralardan gideceklerini söyleseler de o gece Jack odaya giriyor ve Paul’a “beni öldür,” diyor. Paul’sa kendinde bu gücü bulamıyor ve arbede sırasında kendine silahla sıkıyor. İşte filmin başında gördüğümüz ve Paul’un ölmeyi beklediği bu odaya, kendi sıktığı kurşun dolayısıyla girdiğini ancak sonunda öğreniyoruz. Bu olaylar sonrasında beni şoke edense Jack Jordan’ın “ben vurdum onu,” demesi. Burada adamın kendi yapmamasına rağmen cezayı çekmesi istediğini ve hatalarından pişman olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki Paul’un hayatı bu sefer ciddi derecede tehlikeye giriyor. Paul’a kan vermek için hastanede bekleyen Christina’ysa doktorun ona “kanınızda uyuşturucu bulduk ve hamilesiniz,” demesiyle kadın hem şoke oluyor hem de Paul için üzülüyor. 

Konuştuğum sıra fark ettim de, böyle söyleyince film çok basit oluyor. Yani zaman atlamaları ve karakterlerin değişimlerini görmemize fırsat tanımadan yönetmen direkt olarak konuyu aktarmış olsa film bu kadar sarsıcı olabilir miydi bilmiyorum, çünkü filmin ilk yarım saati olayları anlamaya ve hangi adamın hangi zamanda olduğunu ayıkmaya çalışırken geçiyor. Kalan süre boyunca filmin düğüm kısmında adeta boğuluyor ve acı çekiyoruz. Ama filmin sonu öyle bir etki bırakıyor ki, adeta kafamıza bir balta iniyor, yani en azından benim öyle oldu. 

Filmin yorumuna geçmeden önce yönetmenin ve senaryonun çok iyi olduğunu ve böylesi bir filmin bu kadar popüler olamamasından dolayı üzüldüğümü belirtmeliyim. Buna benzer zaman atlamalarını müthiş bir kurguyla birleştiren Nolan’ın Memento’sunda bir de bu film de gördüm. İkisinin arasında da öyle abartılacak kadar zaman yok. 3 yıl.  

21. Grams Film Yorumu 

Evet sizi filmin başına götürmek istiyorum. Paul ile yatan Christina’nın o sahnesine. Ben izlerken bu iki hayatın nasıl kesiştiğini çok merak etmiştim. İkisi aynı odada ve seks yapmışlar. Christina kocasını ve kızlarını kaybetmeden önce Paul’la sevgili olacağına ihtimal vermiyordum. Ailesini kaybettikten sonra da ihtimal vermedim aslında ama olayları izledikçe ve aradaki zamanın geçmesiyle birlikte kadının ne kadar acı çektiğini gördüm ve o acısını sadece Paul biliyor ve duyabiliyordu. Bundan dolayı bu sahne başlangıç için oldukça iddialı ve kafa karıştırıcı bir sahneydi benim için. 

Ardından Jack Jordan’ın ders sahnesi var. Evet, bu adam için fazlasıyla empati kurdum ve ona çok acıdım. Yanlış anlaşılmasın, bir katil için empati kurmuyorum. Neden empati kurduğumu şöyle aktarayım: Pişmanlıklarından dolayı hiçbir şey yapamayan bur adama hatalarını düzeltme fırsatı geçiyor. Adam da dinine yöneliyor ve hatalarından ders çıkarıyor. Herkese karşı iyi olmaya ve hayatını güzel geçirmeye çaba gösteriyor. Fakat kontrolünde olmadığı ve geçmişiyle alakalı sorunlardan ötürü sınava çekiliyor. İntihar etmeye çalışırken bile başarısız oluyor ve Tanrısı ona yardım etmiyor. Bundan dolayı beni çok etkileyen ve ona acımaktan kendimi alamadığım film karakterlerinden enlerde benim için. Ayrıca Jordan’ın sahnelerinden en çok beni etkileyen sahnelerden biriyse, başta ders verdiği çocukla hapisten çıktıktan sonra aynı kilisede bakıştıkları sahneydi. Çok etkili. 

Film bizi, son sahneye, Paul’un yoğun bakım odasına götürüyor. Onun için ölümü bekleme odası burası. Aslında izleyenlerin bir kısmı, ki ben de böyle düşündüm, bu sahneyi son sahne bilmediği için Paul’un şu an orada yattığını, ardından eve oksijen tüpüyle gittiğini sanabilir. Ama Paul çoktan orada ve ölmek üzere.  

Christina’nın burada uyuşturucu kullandığını görüyoruz. Bu geçmiş zaman değil, Paul ile birlikte olduğu “gelecek zaman”a ait bir sahne burası. 

Film de hiç haz etmediğim ama gerekli olan Mary karakterini burada görüyoruz. Geçmişte kürtaj yaptığı için tüplerine zarar gelmiş ve bundan dolayı ameliyat olursa bir ihtimal tekrar hamile kalabileceğini söylüyor doktor.  

Ardından Jack Jordan’ın evine döndüğünü görüyoruz. Ailesini tam olarak burada görmekteyiz. Sözünü ettiğim geçmiş zaman içerisinde olan Jack burada masum ve mutu. 

Sonrasında film bizi ta en sona, Jack’i vurmak için gittiği ve döndüğü havuz kenarında oturan Paul’a götürüyor. Burada Christina gösterilmiyor, sadece Paul’un hayatta olduğunu ve yoğun bakımdan çıktığını anlıyoruz. 

Akabinde Jack Jordan’ın hapse girdiğini ve orada kaldığını izliyoruz. Ben burayı ilk başta geçmişte olduğunu ve hiçbir olay yaşanmadan önce buraya girdiğini sandım. Fakat saçından ve dövmelerinden anladığım kadarıyla Jack buraya, Marianne onu avukatla çıkarmadan önce Michael ve kızlarını öldürdüğü için girmişti. 

Havuzda üvey annesiyle birlikte yüzen Christina’yı kısa bir sahneyle gördükten sonra film bizi yine geçmişe götürüyor ve kilisede vaz veren John’u izliyoruz. Burada Jack mutlu ve ailesiyle birlikte.  

Sonrasındaysa Paul’u evinde, oksijen tüpüyle birlikte görüyoruz. Burada Paul yeni bir kalp bekliyor. Ama tabii ki o bunu umursamıyor ve bir dal sigara içiyor.  

Film bizi tekrar gelecek zamana, yani Paul’un vurulduğu zamana götürüyor. Burada Jack Jordan’ın Paul’u vurduğunu sanmamız istenmiş olabilir. Ayrıca Jack’in saçının kısa olduğunu fark ediyoruz. 

Sonra Paul’u sağlıklı bir şekilde görüyoruz. Bir evin kapı zilini çaldığını görüyoruz. Bu ev Christina’nın evi ve kapıyı açan kimse olmuyor. Burada Paul, ameliyattan sonra Christina’yla tanışmadan önceki zamanda yani benim şimdiki zaman olarak sınıflandırdığım zamanda. 

Ardından Jack Jordan’ın dövmeleri ve sicili dolayısıyla işinden kovulduğunu görmekteyiz. Burada Jack’in yaşadığı zorlukları ve onu geçmişinin peşinden geldiğini görüyoruz. 

Sonrasındaysa Christina’nın kırmızı bağcıklı çocuk ayakkabılarını poşetten çıkarıp sigarasıyla birlikte duygulandığını görüyoruz. Bu zamansa kızlarını ve kocasını yakın zamanda kaybettiği bir zamanı gösteriyor bizlere. 

Paul’u elinde kendi kalbiyle görüyoruz. Anlaşılan kalbi çıkarılmış ve ameliyat olmuş. Yani yeni bir kalp takılmış olabilir ona. Burayı tam anlayamadım, ya kalp takılmadan önceki zaman, ameliyata hazırlandığı an ya da çıkarıldığı kalbinden dolayı oksijen tüpüyle gezmek zorunda kaldığı geçmiş zaman. Eğer geçmiş zaman değilse üst üste iki “şimdiki zaman” sahnesi izlemiş oluyoruz. Çünkü Christina’nın kızının ayakkabısını incelediği ve ağladığı vakit ile Paul’un elinde kalbini tuttuğu vakit aynı. Neyse, çok önemli değil. 

Sonrasındaki sahneyse Paul ve Christina’nın çalışan Jack’i uzaktan kontrol ettikleri sahneyi görüyoruz. Burada Christina kızlarının ve kocasının katili Jordan’ı ilk defa görüyor olmalı.  

Ardından geçmiş zamana dönüyoruz ve ailesiyle birlikte yemek yiyen Jack’i izliyoruz. Bu sahnede Jack’in dinine olan bağlığını ve Hristiyanlıktaki bazı yönelimleri görmekteyiz. “Biri sana tokat atıyorsa öteki yanağını çevirmelisin,” diyor ve çocuklarına sert ve bir o kadar da ciddi bir tutumla dininin kurallarını öğretiyor. 

Sonrasındaysa film yine art arda aynı zamanı göstererek Christina ve çocuklarının mutlu olduğu geçmiş zamana götürüyor bizi, bu sahneden sonraysa kalp nakli bekleyen ve oksijen tüpüyle dolaşan Paul ve karısının diyaloglarını izliyoruz. Mary’nin çocuk istediğini fakat Paul’un bu durum için hazır olmadığını görüyoruz. 

Christina’yı takip eden Paul’u gördükten sonra film bizi şu anki zamana, yavaş yavaş götürüyor. Buradaki olaylar sırasıyla filmde şöyle; doğum günü partisinde olan Marianne kocasını bekliyor, evine gelmiş olan Christine kocasından telefonla mesaj alıyor ve Paul ile Mary çocuk yapmak için hastaneye gidiyorlar.  

Jack eve geliyor ve kaza yaptığını söylüyor. Christina kızının ve kocasının öldüğünü öğreniyor, Paul ise suni döllenme için spermlerini hastaneye bırakıyor. Bunlar bize sırasıyla aktarılıyor. Yani film önce geçmiş zamanı bize art arda veriyor, sonra şimdiki zamanı. 

Ardından gelecek zamana giderek Jack’in sürdüğü arabayla birlikte Christina’nın kollarında can çekişen Paul’un vurulduğu sahneyi izliyoruz. Burayı gördükten sonra hala Jack Jordan’ın katil olduğundan şüpheleniyoruz ve tekrar hastaneye dönüyoruz. Bu sefer Paul ameliyattan başarılı bir şekilde çıkmış ve yeni kalbi takılmış. 

Şimdi fark ettim de az önce emin olamadığım ve Paul’un ameliyattan önceki mi sonraki mi olduğunu anlayamadığım sahnenin aslında ameliyattan sonra olduğunu ve Paul’un ameliyat izinin bulunduğunu, ayrıca doktorun da iki sahnede de aynı kişi olduğunu. 

Paul’un ameliyatından sonra film geçmiş zamandan arınıyor ve sadece şimdiki zaman ile gelecek zaman arasındaki sahnelerle ilerliyor. Yani gelecek zamanda olduğumuzu varsayarsak şimdiki zamana ait flashbacklerle ilgili konuşabiliriz. 

Buradan sonraki olaylar Christina ve Paul’un tanışma ve Jack Jordan’ın vicdan azabı çekme süreciyle geçiyor. Tabii Christina’nın yaşadığı bu üzücü olaydan ve Paul’un ameliyatından 7-8 ay sonrası. Buraya kadarki olaylar ilk yarım saati kapsıyor zaten. Buradan sonrası aslında zamanlara böldüğüm kısımlarda anlattığım olaylar ile şekilleniyor. Yani buraları anlamak da kimsenin zorlanacağını düşünmüyorum. Bildiğimiz olaylar ama ben ufaktan özet olarak geçeyim isterseniz. 

Paul ile tanışan Christina adamdan ister istemez hoşlanıyor. Bunu “daha yeni tanıştık, benden nasıl hoşlanabilirsin, neler yaşadığımı bilmiyorsun,” dedikten sonra anlıyoruz. Paul’un neler bildiğini ve Christina’nın neler yaşadığını biz izleyiciler olarak biliyoruz. Yani ikisi de acıların farkındalar. Bir taraf bilen diğer taraf bu acıyı yaşayan kişi. Paul kendini açıklıyor ve kalbine dair olanları kadına anlatıyor. Ardından Mary ile yollarını ayıran Paul, Christina’da kalmaya başlıyor. 

Bu sıralardaysa Jack Jordan hapisten çıkmış ve evinde yaşamaya devam ediyor. Kızının ona “baba okuldakiler senin için katil diyor,” demesi ve kilisedeki çocuğun ona sırıtarak bakması üzerine Tanrıdan af dileyen Jack bir gece yarısı evden kaçıyor.  

Zaman zaman Christina’nın yaşadığı zorlukları izliyoruz: Kocasının ona en son attığı ses kaydını defalarca dinlemesi, arabanın çarptığı sokağa gelip üzülmesi ve kızının en sevmediği bağcıklarını giyip evden çıktığını söylemesi gibi bu sahneler onun parçalanışını gösteriyor bizlere. 

Aynı zamanda Jack’in ne kadar zorlandığını ve pişman olduğunu görüyoruz. Bu sahnedeyse tanrıya inanmaktan vazgeçtiğini ve pes ettiğini görüyoruz. Haç dövmesini kızgın bir bıçakla silmeye çalışıyor.  

Evde Christina’nın uyuşturucu kullandığı fark eden Paul, kadına engel oluyor ve ona yardımcı olmaya çalışıyor. Paul’un bu şekilde neden Jack Jordan’ı vurmak istediğini duygularındaki yoğunluğu görerek anlıyoruz.  Kadının ne denli zorluklar çektiğini ve bundan dolayı neden uyuşturucuya tekrar başlamak istediğini görüyor. Ona hem acıyor hem de sevgi besliyor.  

Ardından filmin başlarında gördüğümüz sahnelerin aslını, yani sıralı halini görüyoruz. Christina uyuşturucu kullanıyor ve Paul silahıyla birlikte pansiyon havuzunun başında oturuyor. Geceyse Jack geliyor ve arbede sırasında vurulan Paul hastaneye kaldırılıyor. Hastane sırasında polise “ben vurdum,” dese de Jack delil yetersizliğinden serbest kalıyor; Christina Paul’dan hamile kaldığını öğreniyor ve Paul’sa bir nevi başladığı yere, ölümü bekleme odasına dönüyor. 

21 Grams Detaylı İnceleme: Karakterler 

Film için birçok şey diyebilirim ama diyebileceğim kısa ve öz bir şey varsa bu da sanırım şu: Böylesi bağımsız ve birbirinden habersiz hayatlar nasıl oluyor da aynı ölçüde bozulup mahvoluyor ve bu insanlar tanışıyor, inanabilmiş değilim. Çünkü bu film o kadar gerçekçi işlenmiş ki, bir film için hazır olan beklentilerimi en üst düzeye çıkardı. Böylesi derin ve etkili bir film yaratmak için gerçekçiliği sonuna kadar kovalamak ve karakterlerin değişimlerini çıplak bir şekilde çok iyi ve başarılı bir şekilde ortaya koymak gerekli. Ve 21 Grams bunu başarıyor. 

Buraya kadar genel anlamda filmden bahsettim, buradan sonrasında biraz da karakterlerden ve değişimlerinden bahsedip videoyu sonlandırmak istiyorum. 

Christina Peck 

Christina karakteri, yaşadığı olaylara kadar gayet sakin ve sıradan bir kişi olarak karşımıza çıkıyor. İki kız çocuğunun annesi olan Christina’nın mutlu bir evliliği ve düzenli bir hayatı olduğunu izliyoruz. Annesini kaybetmesi ve babasının -belki de küçük yaşta- yeni bir evlilik yapması onu ciddi şekilde etkilemiş olmalı. Çünkü taziye sırasında babasının “hayat devam ediyor,” sözüne karşılık şunları demişti: 

Ondaki acıları anlayabilen ve onu hissedebilen Paul karşısına çıkınca onu bir yanı reddetmek istiyor bir yanıysa reddetmek istemiyor. Kocasına karşı bir kötülük yapıyormuş gibi hissediyor. Bunuysa ölümünden sonra “evliyim,” dediği Paul’la olan diyaloğunda görüyoruz. Gelgelelim aynı günün gecesi Paul’u arayıp ona ihtiyacı olduğunu ve onu öptüğünü görüyoruz. Yaşadığı acıların ağırlığını tek başına kaldıramayan ve birine ihtiyaç duyan bir karakter diyebiliriz Christina için. Filmin başındaki mutlu Christina ile filmin sonundaki mahvolmuş ve bitmiş Christina arasındaki farkı görebiliyoruz. Onu bir yandan mutlu edebilecek bir “çocuk” varlığı da hem ona Paul’u hem de yaşadığı olayları anımsatacaktır. Benim en çok beğendiğim sahneyse Naomi Watts’ın buradaki Paul’la olan sahnesiydi, çok gerçekçi ve etkileyici bir sahneydi. 

Jack Jordan 

Benim için Jack Jordan karakteri ustaca çizilmiş ve çok iyi hayat verilmiş bir karakter. Benicio del Toro’nun harika performansıyla Jack Jordan karakteri filmi unutsam bile aklımda kalabilecek biri. Yaşadığı olayları izlerken ne kadar şanssız ve kötü bir zamanlamaya denk geldiğini görüyoruz. Evet, geçmişteki olaylarının hepsini bilmiyoruz fakat tövbe edip pişman olduğu sırada başına böyle büyük bir olay gelmesi onun inancını ve direncini kırıyor. Katil olduğu gerçeğini hiçbir çabası değiştiremeyecek olduğunu biliyor. Bundan dolayı karısının onu hapisten çıkarmak için uğraşmasına pek sevinmiyor. Zaten adam bu acılardan ve yaşadığı olaylardan ötürü intihar etmeye kalkışmış ve başarılı olamamış. Maalesef kötü hayat onu iyi yönleriyle bile daha da kötüleştiriyor ve parçalıyor.  

Filmin başındaki Jordan ile sonundaki Jordan arasında çok ince bir çizgi var. Yine kötü ve itilen bir karakter. Fakat filmin başında inançlı ve istekliyken sonlarına doğru her şeyden vazgeçmiş, tanrısına olan inancını ertelemiş ve hayatın sıradan düzenine katlanıp devam ettirmeye çalışan bir Jordan olarak görüyoruz. Karısını ve çocuklarını önemse de kendi kişiliğindeki bozukluklar ve ona vurulan damgalardan dolayı hiç kimseye zarar vermemek adına gözlerden uzak yerde yaşamayı seçmişti. Her ne kadar kötü biri olsa da Paul’u o vurmamasına karşın “ben vurdum,” dediği sahne beni çok etkiledi. Delil yetersizliğinden salınacak olsa da Jack Jordan için vicdan azabı onu hep kovalayacak.  

Paul Rivers 

Sean Bean’in oldukça başarılı bir şekilde hayat verdiği Paul karakteriyse tam tamına halden anlayan iyi bir adam diyebilirim. Yaşadığı zorlukların dersini çıkarmış ve başka birinin acısına ortak olmayı seçiyor. Kendisine takılan kalp ile mutlu mesut yaşayıp Mary ile bir yuva kurabilirdi. Fakat o bu kadar basit bir mutluluğu istememiş olmalı ki kendisine takılan bu kalbin yani diğer hayatın nasıl olduğunu merak etti. Bunu kovaladı ve Christina’nın başına gelen olayları öğrendi, ona acıdı ve sevgi besledi. Bu durumdaki bir adam için yaşam çok şey demek. O ise Christina’nın huzur bulmasını ve iyi bir hayat yaşaması için çaba gösterdi. Jack Jordan’ı tanımamış olmasına rağmen onu öldüremedi. Fakat Christina olsaydı onu öldürebilir miydi? Bence evet, çünkü Christina çok büyük acılar çekti. Mutluluğu kalabalıktı, buna alışmıştı ta ki birden yalnızlığın içine atladığını fark edene kadar. İşte Paul Christina’nın duygularına ortak olmuştu. Ama bilmeden başladığı yere gere döndü. Ölüm odasına. 21 gram ne zaman kaybolur ve ne kadarı onunla gider? İnanın hiç bilmiyorum. 

Bazı filmler vardır, bitirdikten sonra sizin içinize öyle bir işler ki, o ana kadar mutluysanız bir anda mutsuz olur ve hayatı sorgulamaya başlarsınız. 21 Gram filmi de bu tarz filmlerden biri. Basite alınamayacak kurgu ve konuya sahip Alejandro G. İñárritu’nun yönetmenliği üstlendiği 2003 yapımı bu harika filmin başrolünde Sean Penn, Naomi Watts ve Benicio del Toro yer alıyor.

2 saatlik bir uzunluğa sahip bu filmin konusu kısaca şöyle; hayatları tesadüf eseri kesişen üç farklı insanın yaşadığı olaylar sonrası onlar üzerindeki değişimlerinin ele alındığı dram ağırlıklı psikolojik bir film. Bu filmi ilk defa izleyenler için filmin anlaşılması biraz güç olduğunu söylemeliyim. Ama bu durum, filmin ilk otuz dakikasına kadar sürüyor. 

0:00 Giriş
1:22
21 Grams Filmi Hakkında
2:56 1. Zaman: Geçmiş
4:42 2. Zaman: Şimdiki
6:59 İki Zaman Sonrası
9:03 3. Zaman: Gelecek
12:40 21 Grams Olaylar ve İncelemesi
20:56 21 Grams Yorum
21:39 Cristina Peck Karakter Analizi
23:14 Jack Jordan Karakter Analizi
24:51
Paul Rivers Karakter Analizi

Whiplash Film İncelemesi:    • Whiplash İnceleme
Nocturnal Animals Film İncelemesi:    • Nocturnal Animals İnceleme
Naked Film İncelemesi:    • Mike Leigh: Naked İnceleme
The Machinist Film İncelemesi:    • The Machinist İnceleme

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir